VergiRaporu Yazar Fotoğrafı

Vergi Başmüfettişi

NECMETTİN GÜNDÜZ





  • Şirketler finansman ihtiyaçlarını borçlanma ve öz kaynak temini olmak üzere iki alternatif yoldan karşılama imkanına sahiptirler. Şirket yöneticileri genellikle borçlanmanın maliyeti özkaynak maliyetinin bir hayli altında olduğundan çoğunlukla borçla finansmanı özkaynakla finansmana tercih ederler. Ancak bu durum belirli bir borçlanma seviyesinin aşılmasından sonra şirket açısından finansal riskinin artmasına neden olur. Bu şekilde şirket sayısının çokluğu ise reel ekonominin geneli için önemli bir tehdit doğuracağından ülkeler özkaynakla finansmanı teşvik etmek amacıyla bir dizi önleme başvurmaktadır. Çalışmamızda ülkemizde finansman gider kısıtlaması olarak bilinen yasal düzenlemenin özkaynakla finansmanı teşvik etme konusunda yeterliliği OECD ve Avrupa Birliği uygulamalarıgöz önüne alınarak değerlendirilerek bu konuda çözüm önerileri sunulmuştur

  • AŞAMALI UYUM MODELİ

    16.10.2020 04:10

    Vergisel uyuşmazlıkların sona erdirilmesine ilişkin vergi mevzuatımızda yer alan düzenlemelerin yeterli etkinlikten uzak olmaları, bu müesseselerin bir bütün halinde göz önüne alınmasını ve vergiye uyum için gerekli olduğu düşünülen düzenlemelerin vergi mevzuatımıza girmesine neden olmuştur. Bu kapsamda 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi İle Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’la vergi mevzuatımıza aşamalı uyum düzenlemeleri olarak adlandırabileceğimiz müesseseler girmiştir. Bir model olarak tasarlanan aşamalı uyum düzenlemeleri, mükelleflerin vergiye uyumunu ve tahsilatı artıracağı, idarenin iş yükünü azaltmak suretiyle de kamu hazinesine sürdürülebilir bir gelir kaynağı yaratacağı düşüncesinden yola çıkılarak düzenlenmiştir.

  • Vergi incelemesine yetkili olanlarca inceleme yapılmak üzere istenilen defter ve belgelerin verilen süre içinde keyfi bir şekilde ibraz edilmemesi, vergi idaresinin denetiminden saklanılmak istenilen kimi durumların olduğu ve bunların karşıt inceleme yoluyla ortaya çıkarılmasının engellenmesinin amaçlandığını akla getirmektedir. Bu amaçla defter belge ibraz ödevinin mücbir sebep olmaksızın yerine getirilmediği bir durumda adli olarak hapis cezası; idari olarak ta özel usulsüzlük cezası ve ilgili dönem katma değer vergilerine ilişkin indirimlerin reddi şeklinde yaptırımlar uygulanmaktadır. Söz konusu yaptırımlardan katma değer vergisi reddiyatıyla ilgili olarak Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu tarafından verilen 25.07.2019 tarih ve E: 2013/3, K: 2019/1 no.lu karar vergi inceleme sürecine önemli etkileri olacak türden olup, bu kararın yaratacağı etkiler ve çözüm önerileri çalışmamızda irdelenecektir.

  • Devletlerin vergilendirme yetkilerinin sınırı “ikamet ilkesi” ve “kaynak ilkesi” olmak üzere iki farklı ilkeye göre belirlenmektedir. Ülkelerin vergilendirme yetkilerinin çakışmaması için çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları imzalanmaktadır. Çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının hükümleri akit devletler tarafından karşılıklı mutabakat çerçevesinde belirlenmekle birlikte, bu anlaşmaların genel çerçevesi uluslararası uzlaşının sağlandığı Birleşmiş Milletler ve OECD tarafından kabul edilen model anlaşmalar doğrultusunda çizilmektedir. Söz konusu model anlaşmalara göre yurtdışında yerleşik bir firmanın kaynak ülkede vergilendirilebilmesi için daimi işyerinin bulunması gerekmektedir. Kaynak ülkede vergilendirilebilmek için gerekli olan daimi işyeri kavramı dijital ekonomiye geçişle birlikte sorgulanır olmuştur. Bunun nedeni dijital platformların model anlaşmalarda bahsedilen daimi işyerleri kapsamında değerlendirilememesidir. Bahse konu sorunun çözümü için ülke vergi idareleri çeşitli arayışlar içerisine girmişlerdir. Bu durumun ülkemiz yansıması ise sanal işyeri kavramı ile karşımıza çıkmaktadır.

  • Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298’inci maddesi uyarınca enflasyon düzeltmesi en son 2004 yılında yapılmış olup, bu tarihten sonra anılan maddenin aradığı şartlar oluşmadığı için mükelleflerin kayıtlarında yer alan iktisadi kıymetler tarihi maliyetle kalmıştır. Bu durum bilanço esasında defter tutan mükelleflerin kayıtlarında yer alan taşınmazların satışında fiktif kârların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bahsedilen sorunun çözümü kapsamında 7144 sayılı Kanun’un 5’inci maddesiyle, bilanço esasına göre defter tutan tam mükellef gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerinin kayıtlarında yer alan taşınmazlarının değerlerinin Yİ-ÜFE değerindeki artış oranı dikkate alınarak yeniden belirlenebilmesine imkân sağlanmaktadır.

  • 5520 Sayılı Kanunun 12’nci maddesinin (7) numaralı fıkrası ile borç veren kurumlar için bazı koşullarda altında düzeltme hakkı tanınmıştır. Bu hak ile hem mükerrer vergilendirmeyi önleme hem de cezalandırma ile karşılaşılmadan işlemlerin düzeltilmesine olanak sağlanmaktadır. Ancak, bunun yapılabilmesi için Kanun koyucu önemli bir sınırlama ve koşul getirmiştir. Bu koşul, düzeltmenin yapılabilmesi için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartıdır. Bahsedilen şart gerçekleşmeden borç veren, nezdinde yapılacak bir düzeltme işlemi sebepsiz yere hazinenin vergi olacaktır. Yine söz konusu şartın gerçekleşmemesi nedeniyle vergilendirme işlemlerinde mükellefler arasında adaletsizliğe ve eşitsizliğe yol açılmış olacaktır.

  • Konkordato müessesesi son dönemde gündemde olan konular arasında yer almaktadır. Bu süreç beraberinde bir takım vergisel sonuçlar doğmasına neden olmaktadır. Borçlu açısından borçtan vazgeçilen kısım VUK hükümleri uyarınca “Vazgeçilen Alacak” olarak değerlendirilmekte iken, alacaklı açısından tahsil edilmeyen tutar “Değersiz Alacak” niteliği kazanmaktadır. Özellikle “Vazgeçilen Alacak” ile ilgili tereddüt hasıl olan hususların idare tarafından açıklığa kavuşturulması bundan sonraki süreçte yaşanması muhtemel sorunları çözümleyecektir.